13 Ekim 2019 Pazar




  Uh. Zor zamanlarmış. 


   Burayı unutmuşum bile. İnterneti hakkıyla kullanmayı bırakalı uzun zaman oldu. İnterneti kullanmayı bırakmayı nedense mutluluğumun artmasıyla doğru orantıda düşündüm hep. Nedense.


   Güzel şeyler oldu, olmakta. Güzel bir yere geldim, güzel insanlarla tanıştım, dünyanın en güzel insanıyla birlikteyim, canım kedim yanımda, deli gibi kitap okumaya başladım tekrar, sabahları mutlu uyanıyorum, işimi çok seviyorum, öğrencilerimi seviyorum, çok sevdiğimden ötürü çalışmıyormuşum da her günüm tatilmiş gibi geliyor, eskisi gibi işe giderken ağlamıyorum veya her kapıdan girişimde dişim ağrımıyor.      Mental olarak çok rahatladım, maddi olarak da bir o kadar. Eskisinden çok daha fazla borcum var ama kafam rahat en azından. Yemek yapmaya merak saldım, fırından çıkan hiçbir şey yenilebilecek duruma gelmedi henüz ancak ısrarla devam ediyorum denemeye. Çiçek aldım, çiçekler. Onlar yetişip büyüdükçe benim içimde de yeni filizler canlanıyor sanki. Ne güzel his.
   Yoğun gibi görünse de oldukça basit bir yaşantım var artık, günümün minimum 2 saati yollarda geçmiyor. İstanbul'da yaşayan veya yaşamayı düşleyen herkese Allah kurtarsın ve akıl fikir versin demekle yetiniyorum. İş yerim ile ev arasındaki 10 dk'yı yürümek bile ilaç gibi geliyor bundan birkaç ay öncesini düşündükçe.


   Sıkılacaksın diyorlar, küçük yer diyorlar, seçenek az diyorlar. Diyorlar da diyorlar. Alışverişi zaten hep internetten yapıyorum. Her akşam başka kafede çamur gibi nescafe içip 10 tl verme konusunda hevesli de değilim. Sıkıldıkça en yakındaki büyük şehre gidiyorum gezmeye. Yetiyor. Ama sinema olsaydı fena olmazdı :(


   Bütün derslerim 3. katta olduğu için her ders istisnasız en alt kata inip çıkıyorum, deli gibi yesem de kilo almıyorum. Asansörsüz binada 7. kata taşınacak olmanın huzursuzluğunu bu şekilde üstümden atmaya çalışıyorum. En azından popom kalkacak, bacaklarım şekillenecek. En iyi spor salonu benim evin yanında halt etmiş diye gezeceğim ortalıkta. Ov yeah!


   Haruki Murakami okumaya başladım; beynim yanıyor, kitap bitmiyor ama okumadan da edemiyorum. Değişik bir kafası var. Değişik kafalı insanları severim. Canım ne istersem alıyor, hiç hayır demiyor. Kitap fuarından 1Q84'ün 3'lü baskısını sert kapak aldık 72 liraya, alırken ben ağladım adam sevindi kitap okuyorum diye. Okulun kütüphanesi çok güzel ayrıca, hedefim oradaki dişe dokunur tüm kitapları okumak. Evde de güzel bir kütüphanem olsun istiyorum ancak her şey zamanla. Zaman ne güzel şey. İçinde hep umut var.
   Şimdilik bu kadar,    Sevgiler.


Image result for haruki murakami 1q84

30 Ocak 2019 Çarşamba

Kuş Kafesi

     Bence hiçbir zaman sahip olamayacağımı bildiğimden ötürü bu kadar takıldım. Takıldım kaldım işte. Senin her zaman duyduğun, benim hiç söylemediğim bir şey daha. 

    -Konuşacak ne kaldı ki?

     Sabah kalktım, dünden kalan çiğköfteyi gömdüm, yeni şarkılar keşfettim kuşa kafesinden çıkması için dil dökerken. Hayvanın bile sana benziyor, canı ne isterse onu yapıyor. Siktiğimin kafesinden çıkmaya çalışmaz mı bir hayvan kapısı açıkken? Minik kedim kuşu yemeye çalıştı yine ama sana tabii ki söylemeyeceğim bunu. Önce sinirlenir, sonra mızmızlanırsın günlerce. Çok zamanımız yok gerçi. Birkaç gün diyelim. Neyse efendim sonrasında tek arkadaşım ile konuşmaya başladık, 4 saat dedikodu yapmadan sadece kariyer konuştuk. O sırada mesaj attın, dönmedim. 

     Senin hep yaptığın ama ben yapınca memleket meselesi olan aktiviteler.

    Oysa ki bir şans verebilirdin. Bir kez deneyebilirdin. Kaybedecek neyin vardı ki? En fazla üç gün surat asarlardı. Beni bu kadar üzmene değer miydi? O sıçtığımın hediyesini çöpe atsan ölür müydün? 

     Keşke beni ağlatacağına ölseydin. 
   
     Keşke en başta hayır deseydim.

     Kendin gelmiştin. Olmaz dediğimde olur ederiz demiştin. Yaparız demiştin. Sen yeter ki iste demiştin. Yanına gelirim demiştin. Senin bir hayatın var burada dediğimde ya senden başka bir hayatım yoksa demiştin.

     Neden fikrini değiştirdin?
     
     Keşke evet diyeceğime ölseydim.

27 Ocak 2019 Pazar

Işıldıyorum

      Ayyy nasıl olsa kimse okumuyor ancak yine de bu mail adresimle açtığım bloga da özel hayatımı yazmaktan çekiniyorum malum. Yenisini yeni mail ile açmak da zor geliyor.
     Yarın özel gün: Önce kahvaltıya gideceğim Sevdacığım ile, birikmiş dedikoduları konuşacağız, sonrasında da asıl önemli olan kısma başlayıp okul araştırma işine girişeceğim çünkü tercih dönemi başlıyor. Cumaya kadar sürecek, e ben de malumunuz asosyallikten tam gün evdeyim. Oldukça zamanım var. Okul nerede, lojman var mı yok mu, yurt var mı belletmen olarak kalmalık, çok soğuk bir bölgede mi, yeşillik var mı yok mu (İnek gibi yayılmak istiyorum İstanbul'dan çıktığım gibi), kaç tane benim branşımdan öğretmen var, ulaşım imkanları nasıl... Bir yığın soru var. Yazarken fark ettim, soruları not almam gerekli.
     Az önce asosyalim dedim ama aslında yalan söyledim. Kendi kendime bile yalan söylemeye başladım. Bu işe bi başlayınca devamı geliyor, sanki bilmiyormuş gibi tekrar tekrar aynı hatayı yapıyorum. Neyse. Daha dikkat edeceğim. Asosyallik evet. İstanbul'dan ayrılmadan buluşmam gereken bir yığın insan var ve ben henüz başlamadım bileeeee. Hiç şaşırtmıyorum kendimi gerçekten. Ama o kadar çalışıyorum ki evde durmayı özlemişim. Gerçi şu an bile bi danışmanlık firmasına özel derse gidiyorum ama olsun. Sadece iki saat olduğu için çalışmaktan saymıyorum ben onu. Hem tatlı insanlar. Gerçi bütün derslerim böyle başlıyor.
     O Ses Türkiye'de de birinci seçeceklermiş bugün. Senelerdir yayımlanıyor, ilk defa bu sene bir iki bölüm izledim aralarda, tahmin ettiğimden güzel program çıktı. Acun işini biliyor. Tebrikler.
     Yine aklıma ne geliyorsa yazdım. İnsan bir oturup düşünmez mi? Düşümez. Çünkü buna zamanım yok. Yapacak hiçbir şeyim yok ama iki dakika oturup düşünecek zamanım da yok. İkizlerim çünkü. Impulsive bi yapım var. Başarısızlık için yaratılmışım. Yanıp sönen yıldızlara benzetiyorum kendimi bazen. İçinde bir şeyler var ama aslında yok çünkü yıldız değil. Aşağıdan bakan öyle sanıyor. İçinde trilyonlarca kilometre mesafe önce çoktan ölmüş. Ama uzaktan hala parlıyor. Bravo. Böyle devam et.

26 Ocak 2019 Cumartesi

     26.01.2019

     İçimdeki boşluğu ifade edebilecek tek bir kelime dahi bulamıyorum. Gittikçe daha değersiz hissediyor, yerinde başkası olsa neler yapmazdı şimdiye demekten kendimi alıkoyamıyorum.
     Şimdiye kadarki en kötüsü bile senden iyiydi.
     Vaat ettiklerin ve karşılaştıklarım arasındaki uçurum nefesimi kesiyor. Sözlerin ile aksiyonların arasındaki tutarsızlık son derece net olmasına rağmen, hala aklımı karıştırıyor.
     Bazen diyorum, bana değer veren, verme ihtimali olan, sıradan birine gidip yüz versem, en azından beni mutlu edebilir. Sonra bir anda gözümde mutluluk beliriyor. Ben mesela sen gülünce mutlu oluyorum. Bana bakınca. İlgini çeken bir şeye dudakların aralanmış bakarken. Kollarımda uyurken. Omzuma yaslanıp Kemal Sunal filmi izlerken. Kahve yap da içelim dediğinde. Gözlerimin ne kadar güzel olduğunu söylediğinde. Çok sık değil yani. Bu kadar. Toplam. Beni toplamda bu kadar mutlu etmişti şimdiye kadar. Ama olsundu. Daha çok zamanımız vardı.
     Var-dı.
     Gitmeseydi daha da olurdu.
     Neyse, önümüzdeki maçlara bakalım derken boğazda oluşan düğümlenme. Kusma hissi.
     Ezik mi oldum ne.

26 Ekim 2018 Cuma

Günlük 2

     Dün gece yine hastanedeydim. Bence kötü bir şey var ama anlayamadılar. Sürekli antibiyotik dayıyorlar. Bu sefer bir poşet ilaçla döndüm eve. İşe de gitmedim. Doktor yarın vereyim sana raporu dedi. Sabah gittim ama akşam gelecekmiş. Akşam tekrar gideceğim.

     Akşamları bir dil okulunda işe başladım. Sabah kolejden geldikten sonra haftanın 4 günü kursta çalışıyorum artık. İnsanlardan bir şey istemekten nefret ettiğim için verdikleri karın tokluğu paraya da evet dedim ama olsun. Mekan güzel. İnsanlar güzel. Konuşmamı ve eğitimimi duyan insanlar saygı duyuyor. Mesleğe saygı var. Tanıştığım insanlar yalvarıyor lütfen bizim dersimize girin diye. Akşamları boş boş oturmaktansa en azından orada takılırım. Çay bedava. Yemek de var. Oh.


11 Ekim 2018 Perşembe

Günlük 1

 1-Hastane

   İki haftadır hastalıktan Bülent Ersoy gibi yerlerdeyim. Boğazım parçalanıyor, burnum mahallede top oynayan sümüklü çocuklar gibi akıyor ama yok, ısrarla hastaneye gitmiyorum. Ya şimdi ben senede bir taşındığım için artık ikametgah olayını saldım. hatta o kadar saldım ki, annemlerin evi gözüküyor senelerdir hiçbir yere aldırmadım diye. Dolayısıyla sağlık ocağına gidemiyorum. Özel hastaneye gidince de verdiğim parayla daha da hasta oluyorum üzüntüden. Sadece hastane olsa neyse, ilaç paraları çok arttı, artı bir de muayene ücreti alıyor eczaneler. Hasta olmak daha avantajlı, onlara o parayı vereceğime dışarıda tavuk suyuna çorba içerim dedim, dedim ama olmadı. Gittikçe daha kötü olmuşum. Nese bizim kaltağa mesaj attım bugün gelemiyorum diye, hatun cevap bile vermiyor. Sen misin vermeyen, iki gün raporu çaktım üstüne ooooh. Uğraşsın dursun şimdi. 

   Evde yatmak güzel ama evi de bok götürüyor. Ulan Kuş, batacağın kadar battın zaten deyip bir de kadın ayarladım temizliğe. Artık benden harikası yok.


2- Hayatımın aşkı Sky High

  3 yıl önce bir ayakkabıya aşık olup, onun için bir ay çalışıp, sonunda almıştım. Ama internetten yaptığım ilk alışveriş olduğundan, ayakkabı elime ulaşana kadar sinir krizleri mi dersiniz, ağlama nöbetleri mi dersiniz yoksa şımarıklık mı bilemiyorum, bir hayli sıkıntılı zamanlar geçirdim. Öğrenci halimde ayakkabıya 300 tl vermiştim. O da havale yaptığım için. Yani adamla saedce e mail yoluyla iletişim kurarak, aynı gün hesabına tık diye 300'ü yapıştırmıştım. Kiram o zaman 300'dü ev arkadaşlarımdan ötürü. Halimi düşünün artık.

   Bu aralar ayakkabı almam lazım, Trendyol'u hatim ediyorum falan ama yok. İstediğim gibi bir şey kesssssinlikle yok. Nerede ucuz dandik sıradan ayakkabı var, koymuşlar siteye. Ama insanlar ne yapsın, dolar 6 tl yani el insaf. Neyse, dün çamaşırları asarken çamaşır odasındaki (Evet, çamaşır odam var çünkü toplam mobilya sayım 3 falan) köşedeki kutular ilişti gözüme. İçeriye götüreyim de kedi oynasın derken kutulardan birinin içinden o ayakkabı çıktı. Ama nasıl bir ayakkabı, tekrar aşık oldum. Zamanında gerizekalı olduğum için ayakkabı numaramı yanlış söylemiş, 37 olan ayağıma 40 numara ayakkabı almıştım. 1 ay daha katlanamam diye de geri çevirmeyip 3 sene boyunca ayağıma iki numara büyük ayakkabıyı giydim. Allah yarabbi düşündükçe içime afakanlar basıyor ama o kadar güzeldi ki... Aşk böyle bir şey işte... 

  Uzatmayayım, dün maillerimden o ayakkabıcının adresini bulup mesaj attım. Adamla bugün alışverişe geçtik, 450 tl fiyat çekti. Ben de gözyaşlarımla birlikte ayakkabıya elveda dedim. Bu ay hem ev temizliği, hem de kombi bakımı derken sağ böbreğimi sattım zaten. Adam allem etti kallem etti, aradı konuştuk falan ama ı ıh, olmaz diyorum. Taksit yaptı, 50 tl azalttı ama ı ıh. Yok. İnadım inat. 450 tl'lik kadın değilim ben ayakkabıya neden 450 vereyim.

  Sonra can alıcı mesaj geldi: 

   ''Tamam 350 olsun, yeter ki sevenler kavuşsun. Ama kargo sizden.''

  Arkadaşlar (Okuyan bir kişi bile yok ama olsun), vallahi de billahi de bugün hayatımın en güzel günlerinden biri. Evlerimiz yakınmış, yakındaki bir AVM'de elden vermesi için anlaştık. Kargo parası da girmemiş oldu. 


3- Yükselme
   
   Bir fansub'da çevirmenlik yapıyorum. Gerçekten severek yapıyorum bu işi, Hiçbir çıkarım yok. Gönüllülüğe dayalı. Tabii ki etrafımdaki kimse bunu anlamıyor. Bedava iş mi yapılırmış. Beni kullanıyorlarmış. Ben onlara fazlaymışım. Blablabla. Ulan ben kimim ki bir başkasından daha üstün olayım. Karşımdaki öğrenci olabilir, sik gibi bir bölüm okuyor olabilir ancak bunların hiçbiri onların benden daha azını hak ettiğini göstermez. Yani demek istediğim, ben bulunduğum her yere başarı getirdim. Bunu görenlerin yanında elimden geldiğince olmaya hazırım. S. ve T. de işimi iyi yaptığımı görmüş olacaklar ki, bu kadarcık kısa bir sürede bana daha iyi bir konum teklif ettiler. Şimdilik bu sorumluluğu alamayacağımı düşünerek reddettim ancak sonrası için ne olacak bilmiyorum. Mutluyum.


Artık bir not defteriyim.

 

   Şimdiden vazgeçtim bile. Burası günlük not defterim artık.

   Hayırlı olsun efem.

   Artık kendi kendimin not defteriyim. Şu an buna karar verdim.